21 Ağustos 1939 yılı şarap tarihi açısından önemli bir gündür. Nazi sanatçı Max Eschle, Uluslararası Bağcılık Kongresi için bir illüstrasyon çizmişti. Illustrasyonda beyaz ve kırmızı üzümler bir kurdele ile bağlanıyordu. Kurdelede, Nazi Almanyası’nı simgeleyen gamalı haç en önde olmak üzere katılan tüm ülkelerin bayraklarıyla donatılmıştı. Kongre üyeleri Pfalz Senfoni Orkestrası tarafından karşılandı ve Euryanthe Operası sahneleniyordu.
Kongrenin dördüncü gününde, birdenbire tüm etkinlikler iptal edildi, dünya ile bağlantılar koparıldı ve katılan herkesten ülkelerine dönmeleri istenildi. Birkaç gün sonra Hitler Polonya’yı işgal etmişti.
Birinci Dünya Savaşı sırasında, şarabın önemi geniş ölçüde kabul görmüştü. Şarabın savaş sırasında sık sık kirlenen ve hastalık yayan içme suyunu sterilize ettiğine ve askerlerin moralini yüksek tuttuğuna inanılıyordu. Dahası, şarap içen askerlerin daha kahramanca savaştıklarına düşünülüyordu. 1914-1918 arasında, askerlerin şarap tüketimi günlük bir litreye kadar yükseldi. Bu “şarap iyi asker yapar” inancı sadece Fransızlara özgü değildi, diğer uluslar da benzer fikirleri paylaşıyordu. 1939’da Mussolini resmi olarak askerlerin günlük çeyrek litre şarap tüketmelerine izin verdi. Nazi Almanyası Fransa’yı işgal ettiğinde, Alman şarap tüccarı Heinz Boemers ve çocukluk arkadaşı Fransız Roger Descas, Fransa’dan Nazi ordusuna şarap satın alımı organize etmek ve lojistik sorununu çözmek için görevlendirilmişlerdi.
Savaş Fransa’ya yaklaştıkça bağ ve şarap mahzeni işçileri dahil olmak üzere herkes Hitler’e karşı savaşmak için askere çağrılmıştı. Almanya’nın Fransa’ya potansiyel bir saldırısına karşı önlem olarak, tüm şarap stokları Fransız askerleri için cephelere gönderildi. Almanların beklenmedik bir saldırısı korkusuyla şarabın zehirlenmediğinden emin olmak için tanklar titizlikle inceleniyordu. Fransa’nın yüksek şarap stoğuna rağmen, hükümet gelecekteki kıtlıklara hazırlık olarak Salı, Çarşamba ve Cumartesi günleri alkollü içecek satın almayı ve tüketmeyi yasaklayan bir dizi kısıtlama getirdi. Fakat savaş istendiği gibi gitmiyordu ve Naziler Fransa’yı hızla işgal ettiler. Birkaç hafta içinde Alman birlikleri Paris’te zaferlerini en iyi şampanyalarla kutluyorlardı. Kısa sürede Bordeaux, Burgonya ve Şampanya gibi prestijli bölgeler Alman kontrolü altına girdi.
1940 yazında, Alman birlikleri üzüm bağlarından mümkün olduğunca çok şarap satın almak istiyorlardı. Almanlara satılan şarap miktarı o kadar büyüktü ki bazı bağ sahipleri işgal döneminden oldukça memnun kalmışlardı. Naziler yeni basılmış Reichsmarklarla cömert ödemeler yapıyorlardı ve Fransızlar da satışlardan oldukça memnundular. Daha önce hiç bu kadar büyük miktarlarda satış yapılmamıştı. Almanlar işgal sonrasında Nazilere satılan şarap miktarı 3 milyon hektolitreye fırladı, savaştan önce Almanya’ya ihraç edilen şarap hiçbir zaman yilda 400.000 hektolitreyi geçmemişti.
Paris’te, Nazi askerleri her tarafa dağılmış, işgali kutluyorlardı. The Dome, Rotonde ve Coupe gibi popüler kafeler ve restoranlar Nazi askerleriyle dolup taşıyordu. En prestijli pahalı şarapları gizlemeye çalışmanın bir anlamı yoktu. Birincisi zaten menülerde gururla sergilenmişlerdi ve ikincisi Nazi askerleri ücretlerini ödüyorlardı.
Nazi’ler, birlikleri için yeterli günlük şarap miktarını sağlamak istiyorlardı. Ayrıca, bazı yüksek rütbeli generallerin ve subayların kaliteli şaraplar ve şampanyalara bir hayli düşkünlükleri vardı. Örneğin, Şampanya bölgelerinden sorumlu olan Otto Klaebish, kişisel kullanımı için haftada 2.000 şişe şarap rezerve ettiriyordu. Bunların arasında Veuve Clicquot, Pommery & Greno, Roederer, Krug, Lanson, Mumm, Moet & Chandon, Perrier-Jouet ve Heidsiec & Co. Monopole gibi üst düzey markalar vardı. Bu markalar, Şampanya bölgesinde en seçkin markalardır.
1940 Haziran’ında Almanlar Fransız para birimini 1 Reichsmark‘a karşılık 20 Frank olarak sabitlediler. Bu, Fransa’yı ekonomik olarak yağmalama fırsatı sağlıyordu ve Fransa’nın ekonomik sistemi Nazi Almanya’sına geçti. Bu arada savaş yüzünden şarap bağlarında çalışan insan gücü oldukça düşmüştü; işçilerin birçoğu ya savaşta öldüler ya da esir olarak alındılar, bu yüzden şarap üretim gücü önemli ölçüde azalmıştı. Bu açığı kapatmak için kadınlar, yaşlılar ve çocuklar işçi olarak kullanılmaya çalışıldı.
Savaşın etkisi sonucu bakır sülfat ve kukurt gibi hammaddelerdeki kıtlık nedeniyle 1940 ve sonrasında üretilen şaraplar oldukça kalitesizdi. Bu hammaddeler, şarabı ve üzüm bağlarını hastalıklardan ve bakterilerden korumak için çok önemliydi. Kömür eksikliğinden dolayı üretimi oldukça azalan cam da buna eklenince işler daha da kötü bir hal aldı. Piyasadaki şarap fiyatları o kadar yükseldi ki en kötü şaraplar bile astronomik fiyatlarla satılmaya başlandı. Restoranlarda yemek fiyatlarının neredeyse iki-üç misli fiyatlarla kalitesiz şaraplar satılıyordu.
Bununla birlikte doğal olarak etiket sahtekarlıkları başladı; kötü şaraplar iyi markalar altında yüksek fiyatlarda satışa sunuluyordu. Şaraplar üzümlere bakılmaksızın harmanlanıyor, hatta elma, armut gibi meyve sularıyla karıştırılıp satılıyordu. Tarım Bakanlığı, fiyatları ve şarap üretimini bölgesel olarak kontrol etmek için her appellation d’origine contrôlée (kontrol altına alınmış şarap bölgeleri) bölgesinde komiteler kurdu. Ancak karaborsa ticareti oldukça güçlüydü. Alman yetkililer her fiyattan tüm şarapları toplamak istiyordu ve Fransız karaborsacılarla iş birliği kurmaktan çekinmiyorlardı. Ne de olsa fiyatlar Reichmark para birimine göre oldukça ucuzdu.
Janovici kardeşler olarak bilinen Joseph (Monsieur Jo) ve Mordhar kardeşler karaborsadan oldukça kar ediyorlardı. Eleştirilere “Almanlara karşı ne yapabilirsiniz? Biz ise bir servet yapıyoruz?” şeklinde cevap veriyorlardı. Bunun gibi birçok Fransız işbirlikçi, karaborsayı adeta nazilerin kontrolü altina vermişlerdi. Diğer bir büyük işbirlikçi Marius Clerget, Burgonya’da en büyük şarap karaborsasını kontrol ediyordu. Birçok ticareti SS adına yapıyor ve buradan da kişisel servetini büyütüyordu. Savaş sonrası evinde birçok değerli mücevher, sanat eserleri ve eşi adına alınmış bir şato tapusu bulundu. Clerget o kadar iyi bir karaborsacıydı ki kendisine Gestapo tarafından silah taşıma lisansı verildi ve daha da önemlisi Naziler tarafından “Üçüncü Reich’ın Şeref Vatandaşı” unvanını aldı.
Pierre André diğer büyük işbirlikçilerden biriydi. Burgonya’da 1927 yılında Château Corton’u satın aldı Şarap tüccarları arasında yeni satış yöntemleri ve farklı şarap etiket konseptleriyle çok iyi iş ağları kurmuştu. Hırslı bir iş adamı olan Pierre, savaşla birlikte şarap ticaretinde Nazilerle iş yapmanın oldukça karlı olduğunu anlamıştı. Paris’teki The Rotisserie de la Reine Pédauque restoranı Alman yetkililerle işbirlikçi politikacıların, finansçıların ve sanayicilerin bir araya geldiği önemli bir merkezdi. Pierre yakın ilişkileri sayesinde masada kendine bir yer buldu. Bu ilişkiler sonucunda yaklaşık 5 bin hektolitre kadar büyük bir satış gerçekleştirdi.
Savaşın bitmesiyle birlikte Clerget 4 yıl hapse mahkum oldu ve tüm malvarlığına el konuldu. 1948 yılında mahkumiyeti bitti ve eşinin üzerine aldığı şatoda yaşamına devam etti. Pierre ise işbirliğiyle ilgili suçlamalardan herhangi bir ceza almadı.
Savaş sonrası Fransız şarap üretimi kaçınılmaz olarak büyük bir darbe almıştı. Yine de savaş döneminde 1941 ile 1944 arası toplamda 5 milyon hektolitre şarap Almanlara satılmıştı. Bunun yanı sıra karaborsada işbirlikçiler tarafından Nazi subaylarına satılan şarap miktarı kesin olarak bilinmemekle birlikte toplamda yasal ve yasal olmayan yollarla toplamda 4 yıl boyunca 15-17 milyon hektolitre şarap satılmıştır.